27 Temmuz 2008 Pazar

Temmuz Özeti;

'ne çok gerek yok aslında netekim bu kolektif mektupların alıcısı olan güruh hep oradaydı zaten. Yine de not edilsin diye; Özgemi dizimin dibine getirme operasyonunun 2. pek möhim adımı hızlı ve verimli bir şekilde icra edildi (ilki Özge'nin tezini bitirmesi idi). Bu aşama, operasyonun başarısı adına ikna edilmesi gereken üç çok ciddi kurumun (Hollanda Göçmen Bürosu, T.C. Kültür Bakanlığı ve Şahin Ailesi) üçüyle birden ilgili farklı seviyelerde işlevsel dahice bir manevra olarak tasarlandı, kararlılıkla ve hızla uygulandı (çarşamba Türkiye, cuma tanışma ve isteme, cumartesi nişan, p.tesi planlandığı halde tek geri adımımız olarak perşembe nikah). Kendimizle gurur duyduk.

Sonra Umut ve Rabia'nın nişanı, ve sayesinde yıllar sonra Eskişehir (pek güzel göründü gözümüze), Ankara'da yeni kimlik ve pasaportlar ve Özge'nin burdan yapacağım başvurusu için gereken diğer belgeleri koşturmacası, ve sadece 4-5 gün kaldığı için Ege-Akdeniz yerine Karadeniz, Çakraz'da nihayet azıcık başbaşa kafa dinleme. Sonra yine uçaktan uçağa atlaya atlaya Delft. Ve Ağustos ağzına kadar iş dolu.

Olsun, çok büyüklerini hallettik. Böyle devam, buraların ve sunduğu her şeyin tadını artık beraber çıkarmaya başlayıncaya kadar:)


P.S. Tantanayla ilgili her tür foto facebookta.

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Haziran Özeti;



Çok sahneli, paralel konserli müzik festivali kavramına pek nefis bir Dutch dokunuşu. Ben sahneden sahneye koşmuyorum, kanal kenarında belirlenmiş yerlerden birine oturuyorum, biranın sandviçin satıldığı, gruplar tekneleriyle sıra sıra önümden geçiyorlar. Her tür ses donanımı teknenin üstünde, ellerinde fişle geliyor tekne, o noktadaki prize takıyor çalıyor, sonra fişi çekip gidince diğeri. Gördüğüm en şirin jazz festivali. Den Haag'daydı bu.

Şirin, Beestenmarkt'ta Hollanda maçlarından birini izlerken Olgu'nun bu insanlar için kullandığı tanımlamaydı, daha iyisi de bulunamayabilir. Takımları eski şampiyonları ezerken de öyleydiler, sonunda yenildiklerinde de. (Rusya'ya yenildikleri akşam küçük bir kavga çıktı ama çıkaranlar Rusya'yı destekleyenlerdi.) (Türkiye-Almanya maçını birlikte izlemeye gittiğimiz İspanyol arkadaş onlara Almanlardan daha çok benzediğimizin hakkını verdi; bizimkiler tac kazandığında darbuka çalıp göbek atılıyordu, aynı ortamda bi yığın alman da olduğunu anca almanlar gol atınca farkettik.) Netekim Türkiye'de Avrupa Şampiyonası izlemek ne kadar kasıcıysa böyle şirin bir enternasyonal ortamda izlemek de o kadar keyifli imiş.

Bi de küçük stüdyo denememiz oldu. Alper; Rize grubundan, burda masterda, Serdar; onun arkadaşı, direc-t'deymiş önceden, burda yaşıyo güzel adam, bizim olgu, bizim merve. Önce evde sonra stüdyoda 2-3 şarkı denedik arada eğlendik, ve her zamanki gibi işte, bazen de eğlenemedik. İyi oldu velhasıl, başkalarıyla çalma durumu, ne yaparsan yap, başkalarıyla çalmadan yerine gelmiyo.