14 Aralık 2007 Cuma

Çanta topluyorum tatlı tatlı. İşlerimin önemli, daha doğrusu acil kısmını bitirdim. Sabahın köründe kalkıp düşücem yola. Akşama doğru Özgem beni karşılayacak İstanbulda havaalanında. Pazartesi de sevgilimlen beraber gelicez Ankara'ya. Oh oh pek keyifliyim. Rabia'nın yorumda dediği gibi memleketin taşı toprağı, hele Ankara'nın, pek özlenecek gibi değil, hatta Tolga'nın dediği İzmir'in mavi sularını bile daha pek özlemedim, ama insanlar çok özleniyor işte. İki bariz önceliğimden sonra (sefkilim ve deniz bebek tabii ki) herkesle vakit geçirmeye pek sabırsızım:))
Buraya bikaç foto daha koyiim yola çıkmadan, hazırlık olsun ne var ne yoka.

Ofisin penceresinden. Ortaya tramvay yolu ve park yapıyorlar. İnşaat konusunda bi yavaşlar, bi yavaşlar görmeniz lazım. Kimseyi çalışırken görmüyorum, anca duruyo her şey ööle. Biter bi gün inşallah..Odamın penceresinden. Saat sabah 8.30u geçiyor bu esnada. Kuzey memleketinde kış işte, naapcaksın.. (Bu arada yurtla ilgili bi not; tu delftteki diğer öğrencilerin bizim yurda "phd-postdoc farm" dediklerini öğrendim. Çok güldüm, çok uygun, çok yakışmış. Bi yığın oda var, alt kattaki Olgu, Merve ve Tanya'dan başka tanıdığım insan yok. Başkalarıyla belki asansörde karşılaşırsak kırk yılda bir selamlaşıyoruz. "Farm", o kadar yakışmış yani.) (Son iki üç haftadaki seri hırsızlıklardan bahsetmiycem, neşeli bi yazı bu.)

Bayılıyorum bisikletin bu kadar önemli ve yaygın olduğu bir yerde yaşamaya.Lafı açılmışken, bu da benim güzellik. Batavus buraların iyi markalarından, pek çok insana göre çok para verdim ama bu marka için hala kelepir. Şimdi üç hafta orada bağlı kalacak diye avludaki garajın daha havadar bi köşesine bıraktım, dışarıya falan bakar çimleri koklar :) Üstü kapalı garajın, yağmur yağmayacak yani üstüne merak etmeyin.
Burası da Alper'le Sevinç'in evi. O pencere boydan boya yoğun bi yeşilliğe bakıyo, yapraklar dökülünce farkettik arkada başka binaların olduğunu. Güzel yani, gayet güzel.Alperlerin mahalle.

Bu sefer şarkı falan yok. Benden müzik dinlemek isteyen önümüzdeki bi iki hafta bi zahmet evime kadar gelsin:) Evim demişken, Ankara'da yine eski evimde kalıcam, Şair Nedim'de yani. Çok güzel, çok anlamlı benim için..
Beklerim yani. Yolu biliyorsunuz.

9 Aralık 2007 Pazar

Şu aralar biraz yoğunca, çünkü Türkiye'ye dönüyorum 3 haftaya yakın bi tatil için ve dönmeden bitmesi gereken işler var. Bi yandan da yolculuk hazırlığı. Yakın zaman için planlanmış bir tatilin varlığı kadar motive edici bi şi yok:) Çalışıp duruyorum işte.
Ama bu hafta sonu biraz dolaştım fotoğraf çektim. Onları koyabilirim, ne zamandır kara kuru metin metin gidiyoduk..

Klasik Delft hali. "Oh ne güzel, ne sakin, ne huzurlu" ile şu 3-5 yerde gördüüm kartpostal sloganı "Delft!? So fucking boring, nothing to do.." arası, ya da daha doorusu bazen o, bazen o.

Besteenmarkt baya hareketli bu ara çünkü buz pateni sahasına dönüştürülmüş durumda. Pek niyetim yok, buz benim için hala üzerine basılınca kıç üstü oturulan bi şey.

Yeni kilisenin apsisinin hemen arkasında, kentin en sevdiğim şirin köprülerinden biri. Köşedeki her bi kenarı ayrı yamuk küçük bina muhteşem, masal kitabı illüstrasyonu gibi.

Burası kendi aramızda önceleri "köşedeki yer" sonra o geceden beri "şiirli yer" olarak kodlanmış pub. Ama yazık ki, son bir kaç gidişimiz kapıdan bakıp ayakta duracak yer olmadığını görüp çıkmamızdan ibaret.
Başka bir sevdiğimiz yer, Minos: Pita Giros (döner) ve yunan birası (Mythos). Hiç fena değil.
Bi kaç kez de buraya gittik, aslında içinin fotoları gerek. Devasa ve büyüleyici ahşap kirişleri olan eski bir bina.Ve son zamanların favorisi Bebop. Ama galiba daha çok Jose ve ben. Cuma akşamı yanımızdaki grubu oraya sürükledik, ama kalmalarını sağlayamadık. Kalabalıktı tabi çok, haklı insanlar.Utrecht'e gidiyorum. Arkada tipik Dutch landscape.

Utrecht. Galiba ben en çok bu kenti sevdim. Delft gibi ama çok daha büyük ve daha cıvıl cıvıl.

Postane binası, yanlış hatırlamıyosam Berlage'nin yine. Berlage bunların Mimar Kemalettin'i gibi bişi oluyor.

Ve işte vs. Yola çıkmadan daha çekmek niyetindeyim.

Van der Graaf Generator'ün My Room diye bi şarkısına denk geldim. Pek yumuşak, pek tatlı geldi bana. Halbuki, o proto-prog tarihsel önemine rağmen çok da delisi değilimdir bu grubun. O çalabilir arkada.