23 Mart 2008 Pazar

Bir paskalyayı daha idrak etmenin bilinciyle cumayı pazartesiye bağlayan tatilin keyfini sürmekteyiz:)

Escher müzesi. Gördüğüm en keyifli, ilgi çekici, eğlenceli müzelerden. Zatın kendisine olan hayranlığımızın da etkisi olsa gerek, ama yine de 4 saat içeride kalıp museum-fatigue denen şeyi hissetmemiş olmamız müzeye de bir pay çıkarıyor.

Den Haag. (ya da the Hague. Ya da, komik derece geç farkettiğim üzere Lahey. "aa, Lahey'le Hague aynı şey miymiş?". ilahi bilge.) Fani gözlerim şu dünyada bir Meier binası da gördü sonunda. (Richard Meier 1. sınıfta ilk kahramanlarımdandı)


Akşam kızlarla Rotterdam'da bir osmanlı restoranında yemek. (Oğlan milleti memleketlerinde hep, Jose dahil.) Rakı, meze, kahve, fal; tam. Herşey lezzetli ama porsiyonlar pek küçük..

19 Mart 2008 Çarşamba


Pek güzeldi yine oralar..
Ama her seferinde Türkiye'den döner dönmez, anında grip. Uff.

4 Mart 2008 Salı

"All of us have a place in history. Mine is clouds."
R. Brautigan



(Bulutlar çok hızlılar burada. Yine öyleydi bugün.)

1 Mart 2008 Cumartesi


(Okul-ev; ev-okul)



Ankaraya geliyorum yine!

hehehe.. geliyorum işte. Danışmanım bir aylık bir izne çıktı. Ve o, gittiği zaman ulaşılmaz olan insanlardan; cep telefonu kullanmıyor, çok mühim olmadıkça evinden aranmaktan hoşlanmıyor, mail yazabilirsiniz, ama açıp okumayacaktır, çünkü maillerini gündelik olarak okuldaki bölüm sekreteri kontrol ediyor, yazdığınız şeyi basıp masasına koyuyor, yani ancak okula geldiği zaman görecek. Ben de ofis arkadaşım ve 9 yıldır aynı kadının öğrencisi olan Tania'ya dedim ki "e madem Fransisca bizi terkedip gitti, ben de gidip sevgilimi görsem, olmaz mı?". O da dedi ki "olmaa mı, kimsenin haberi bile olmaz merak etme, gerekirse ben seni idare ederim." Hehehe. Kim tutar o halde beni :)))

Bu konuda böyle acaip bi şey var. Zaman geçtikçe alışılır di mi, bir sürü şeye. İlk geldiğimde 4 ay ucu ucuna dayanmıştık, sonra christmas yetişmişti. Şimdi daha 2 ay oldu ve özgem her zamankinden fazla gözümde tütüyor. Nasıl olacak bu işler?

Demek istediğim; buraya "daha iki ay oldu biliyorum, ama okulda önemli işlerim var, odtüyle delft arasında çok mühim bilimsel bir köprüyüm ben, o yüzden gelip gitmem gerekiyor" ya da "araştırmamın çok önemli bir aşamasında taze dataya ihtiyacım oldu, o yüzden alan araştırması yapmaya geliyorum" falan yazmak isterdim, beni olduğumdan daha önemli bir insan gibi gösterirdi. Ama deil. Ben sevgilimi özledim, ve bir fırsat var geliyorum. Bi de hem, Deniz bebeği özledim, bi de hem, dostlarımı özledim. Öle. 4-14 Mart Ankara.

PLAYLIST

Bu sefer bi temamız bi bütünlüümüz yok pek. Bi 10 gün Ankara'da olacaıma ve Hollanda günlüğüne dokunmayacağıma göre, iyi bi şii bırakayım dedim sadece.

1. Estimated Prophet: Bilmeyenler Dead'i bol hipi beslemeli bi country grubu diye bilirler, ama buyrun bakalım; benim hayatım boyunca dinlediim en güzel reggae, en doyurucu reggae (ki bi tane daha var Dead'den böle; Crazy Fingers).

2. Cosmic Debris: Zappa. Fazla söze hacet yok.

3. Cadence and Cascade: Önceden bu albümden Schizoid II diye bilinen şarkıyı koymuştum, bu da Talk to the Wind II sayılabilir. Crimson'un lehine, her iki II de özgün referans şarkıdan daha güzeldir (bence). (benim lehime; bu şarkıyı bi zaman şarkıyı bilmeyen insanlara çalıp söylemiştim, sonra şarkıyı dinlediklerinde, evet biliyoruz bu şarkıyı dediler.)

4. Anonymous: Son Truffaz albümünden. Daha az jazz trompetçisi, daha çok şarkı yazarı olmaya başladığı albüm bence o. Bu şarkı da o durumun en net hali. Çok güzel. Üzüntülü. (Ama açıkçası ben anlamadım, how J. D. Salinger repaid his dues. Nasıl?)

5. Leave of Absynth: Yakın zaman progressivelerden. Frogg Cafe, aslında Frank Zappa Tribute niyetiyle kurulmuş bi grup. Bu şarkının bende çok özel yeri vardır, ama şarkıyla deil yerle ilgili bir özellik. Özgeyle Kalkan'a gidiyorduk, daha önce Kastamonu'ya giderken edindiğimiz aynı player'ı iki çift kulaklığa bağlayan çıkışı takmış müzik dinliyorduk, ikimiz de uyumuşuz ben bu şarkı çalıyorken uyandım, karanlık otobüs, güzel müzik, özgenin tatlı uykuda yavaş yavaş inip kalkan göğüs kafesi, uyku mahmurluğu.. Mutluyum ulan! şarkısıdır bana; sadece paylaşıyorum yani, şarkıyı tek başına sevmek zorunda diilsiniz.