Abesle iştigal: Sonra para yetmiyor da, yapacak bi yığın güzel şey var ama züğürtlükten ööle sap gibi oturuyorum da diye bıdırdanacaktım. Ondan da vazgeçtim. Şurda sırf oturayım da tezimi yazayım diye bana para veren bi okul bulmuşum. Ayıp yani, yeri geldiinde "profesyonel öğrenciyim ben, oh ne rahat" diye geyiklenmeyi biliyorum.
Bi aldığın nefesi beğenememe halleri.. Tosun Paşa'dan bi sahne; Kemal Sunal paşa kılığında yanındaki valiye Şener Şen için diyor ki, "Lütfü beni pek beğenmez. Ama Lütfü'yü kim beğensin.." Burada Lütfü ben oluyorum, Şaban da, Şaban işte.
Yani anlatacak fazla bişi yok bu ara. Anca malumun ilanı, abesle iştigal, falan.
En çok bi iki ufak tefek tat. Cuma gecesi BeBop'ta bir folk-jazz konserine denk gelişimiz. (Harmony Glen imiş isimleri; banjo, gitar, double-bas, perc/akordiyon. "Dutch courage, Irish music" demişler kendilerine. Pek kıpır kıpır güzeldi.) Sohbet ettik sora da saatlerce, benim"Fatih Akın'ın Sefalet Turizmi ve Turizmin Sefaleti: Bundan Niçin Benim Kadar Nefret Etmelisiniz" gaza gelişim ve gereksiz uzatışım dışında, keyiflice.
Cumartesi de Alper ve Sevinç'le Rotterdam'a. Bloglarda bu Rotterdam günü ve akşamı ile ilgili olarak belirlediğimiz şu ortak açıklamadan fazlasını yazmama yolunda ilke kararı almış bulunuyoruz: "Efenim, ööle eelendik, ööle eelendik, anlatamam."
(Sadece bizim beceriksizliğimiz deil, başından sonuna cenabet bi gündü, tamam mı.)
Eski bildik güzel şeyleri dinleyip duruyorum. Dönem dönem, zaman zaman, ister istemez. Şarkının da dediği gibi, "Charlie Parker, Jack Kerouac, Rene Magritte, to name a few.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder